ACIMASIZ DÜRÜSTLÜĞÜN İÇ YÜZÜ* - TEAL SWAN
Acımasızca dürüst olmak, hafife alınmaması gereken bir tercihtir. Bir başkası hakkında acımasız bir dobralıkla konuşurken sahici olduğumuzu düşünsek de aslında bu çoğu zaman pasif agresif bir davranış, bir savunma mekanizması, duygusal istismar için kullanılan bir kılıf, sık sık da birinin kişiliğine saldırmak için öne sürülen bir mazeret ya da gerekçelendirmedir. Hatta esas niyetimiz gaddarlık iken dürüstlüğü seven biri olduğumuzu düşünerek kendimizi kandırıyor da olabiliriz. Gaddarlık bizi savunmasızlıktan ve güçsüzlükten korur, bir şekilde incindiğimiz zaman yaygın olarak verdiğimiz bir tepkidir.
Fikrimizi paylaşmamızın kendi çıkarımızı mı yoksa muhatabımızınkini mi gözeteceğinin farkına varmalıyız. Böylelikle içinde bulunduğumuz durumda herkes için en iyi olanın bu fikri paylaşmak mı yoksa paylaşmamak mı olduğuna dair bilinçli bir karar vermemiz ve eğer fikrimizi paylaşmamız gerektiğine kanaat getirirsek bu fikri paylaşırken kullandığımız üslubun muhatabımızdan ziyade kendi çıkarımızı gözettip gözetmediğinin farkına varmamız olanaklı olur. Bunun içinse kendimize karşı müthiş dürüst olmamız gerekir. Öte yandan sahicilik adı altında acımasız bir dürüstlükle konuşmak ve bu aslında tamamen bencilce bir davranış olduğu halde kendi kendimize bunun karşı tarafın iyiliği için olduğunu söylemek çok çekicidir.
Yeri gelmişken... Eleştirinin, çocuğu davranış değişikliğine itecek bir motivasyon aracı olarak kullanıldığı aşırı derecede eleştirel ailelerle büyümüş kişilerde bu acımasızca dürüst olma örüntüsü çok yaygındır. Bu ailelerde bizde bir şeyin yanlış olduğu fikriyle yetişir ve kabul görmek üzere mükemmel olabilmek için kendimize fazlasıyla yükleniriz. Artık bizim için işler bilinçdışımızda öyle karışmıştır ki kötü hissettiren şeylerin bizim için iyi; iyi hissettiren şeylerin de bizim için kötü olduğuna inanırız. İnsanlar bizi incitip ya da bize acı veren şeyler yapıp ardından bunun bizim iyiliğimiz için olduğunu söylediklerinde başımıza gelen işte budur. Bunu sevgi sanırız, ama bu sevgi değil, istismardır ve programlamamızdaki “sende yanlış ya da kötü bir şeyler var ve tamir edilmen gerekiyor” kodunu pekiştirmektedir.
Fikirlerimizi paylaşmanın sihirli bir formülü yoktur. Bunun büyük bir kısmı, paylaşıp paylaşmamak ya da ne zaman paylaşmak gerektiğini bilmemizi sağlayacak duygusal duyarlılığa sahip olmakla ilgilidir. Konu dürüstlük olduğunda karşı tarafın buna ne kadar açık olduğunu hesaba katmamız gerekir. Bu kişi benden ne düşündüğümü söylememi istedi mi? Yoksa ben kendi düşüncemi ona empoze mi ediyorum? Düşüncemi paylaşmam ona faydalı mı olur yoksa zararlı mı? Belki sadece engellenmiş hissettiğim ve bu yüzden kendimi ifade etmek istediğim için dürüst olmak istiyorumdur. Durum buysa kendime şunları sormam gerekir: “Kendimi ifade etmemin başka bir yolu var mı?” ya da “Sırf dürüst olmak için veya kendimi rahatlatmak/içsel özgürlük hissi yaşamak için bir başkasını incitmeme değer mi?” Cevabım belki evet olabilir. Bu sorunun doğru ya da yanlış cevabı yoktur. Öte yandan o anda kendim ile karşı taraf arasında bir seçim yaptığım ve bu kutuplaşmanın büyük ihtimalle çatışma yaratacağı konusunda da kendime karşı dürüst olmam gerekir.
Acımasız dürüstlüğün gerekliliğini sorgulayın. Kendinize sorun: Bunu söylemekteki esas niyetim nedir? Bu muhtabamın çıkarını mı gözetiyor, yoksa benimkini mi? Eğer fikrinizi paylaşmanız şart ise bunu muhatabınızı incitmeden yapmanız da mümkündür. Her şey nereden yola çıktığınızla ilgilidir. Birine bir şey söylerken sevgi ve şefkatten yola çıkıyorsak bu, başka herhangi bir ruh haliyle söylediklerimizden çok farklı hissedilecektir. Aradaki farkı herkes anlayabilir. Eleştiri, içtenlikli sahiciliğin ne demek olduğunu anlamadığımızda kullandığımız dürüstlük biçimidir. Bununla ilgili olarak, YouTube’daki Criticism: How to Give and Take Feedback adlı videomu izlemenizi tavsiye ederim.
Biz insanlar, yargılayan varlıklarız. Ego dünyada bu şekilde işlev görür. Ego, yargıladığı için hayatta kalır. O anda ego üstün, haklı, doğru ve iyidir. Ne var ki bu özelliklere sahip olmanın fena bir yan etkisi vardır: Karşı tarafı aşağı, haksız, yanlış ya da kötü addetmek... Biri hakkında olumsuz fikirlere sahip olduğumuzda ya da ona dair olumsuz çıkarımlar yaptığımızda bu yargılarımızın o kişiyle ilgili gerçekler olduğuna inanırız ve enerjisel olarak katılaşırız. Farklı bakış açılarını görme kapasitemizi yitiririz. Zihnimiz ve kalbimiz kapalı hale gelir. Hayatımıza da bolca çatışma davet etmiş oluruz. Bunun kimseye faydası yoktur. Zihnimizi ve kalbimizi yumuşatmamız elzemdir, bunu yapabilmek için de fikirlerimize, artık faydalı olmadıklarında onları bırakabilecek kadar gevşek bir şekilde tutunmamız gerekir. Sürtüşmek ya da kendi düşüncemizi empoze etmek yerine anlamaya ve anlaşılmaya çalışmamız gerekir. Yeri geldiğinde hayattaki daha yüksek gerçekleri görmemize olanak tanıyacak esnekliğe sahip olmak adına gerçek olarak bildiğimiz her şeyi sorgulamamız gerekir.
Yargılamayı bırakamayız; ama yargıladığımız zamanların farkında olabilir, böylelikle bu yargılara tamamen inandığımız takdirde onlarla kurmuş olacağımız sıkı bağdan özgürleşebiliriz. Yargılarımız gerçeğin tamamını yansıtıyor olabilir de olmayabilir de. İşin aslı, başkalarıya ilgili yargılarımız çoğu zaman kendi bilinçaltımızdan yansıttıklarımızdır ve nadiren gerçeği yansıtırlar. Bu, özellikle de yansıttığımız düşünce “Senin için en iyi olanı ben biliyorum” olduğunda geçerlidir ve başkalarını yargıladığımızda yaptığımız genelde budur. Nihayetinde başkaları hakkında bazı fikirlerimiz olabilir; ama bir insanın kendisi için neyin en iyi olduğunu biz bilemeyiz. Biz sadece kendimiz için neyin en iyi olduğunu bilebiliriz. Bu yansıtma mekanizmasının nasıl işlediğini anlamak için YouTube’daki Projection: Understanding the Psychology of Projecting adlı videomu izleyebilirsiniz.
Sahici/dürüst olmanın özünde savunmasız olmak yatar. Yargılayıcı ya da acımasızca dürüst olmak ise nadiren savunmasızlık içerir. Sahici ve savunmasız olamamamızın nedeni reddedileceğimizden, sevilmeyeceğimizden, hoş karşılanmayacağımızdan korkmamızdır. Sahici olmak demek kişinin kendi deneyimini ifade etmesi ve sahiplenmesi demektir. Örneğin biri arabasıyla sizin arabanıza çarpsa şunu söylemenin sahicilik/dürüstlük olduğunu düşünebilirsiniz: “Kendinizden ve gitmek istediğiniz yerden başka hiç kimseye dikkat etmiyorsunuz. Bu çok bencilce.” Ne var ki bu aslında sadece savunmaya geçmektir ki bu da sahiciliğin tam aksidir. Sahici olmak daha çok şuna benzer: “Bu beni cidden korkuttu. Ayrıca görünmezmişim ve hiçbir önemim yokmuş gibi hissettim.” Kendinizi sahicilikle ifade etmenin en iyi yollarından biri kendinize “Bu senaryoda savunmaya geçmenin tam aksi ne olurdu?” diye sormaktır. Savunmaya çalıştığınız şey her ne ise hakkında savunmasızca sahici/dürüst olmanız gereken şey odur.
Bir anlığına bu dünyada nasıl bir hayat yaratmak istediğinizi düşünmenizi rica ediyorum. Dünya kendimizin bir yansımasından başka bir şey değildir. İstediğiniz acımasız bir dünya mı? Cevabınız evetse acımasızca dürüst olun. İstediğiniz şefkat dolu bir dünya mı? Cevabınız evetse şefkatli bir şekilde dürüst olun. Bana göre bu dünya yeterince serttir ve sağlıklı, refah dolu bir yaşam sürmeye uygun değildir. Artık çok daha hassas, empatik, sevecen ve anlayışlı olma vakti gelmiştir. Başka insanların üzerindeki etkimizin büyüklüğünün farkında olarak onların kalplerine şefkatle yaklaşmamız gerekmektedir. Sözlerimizin başkalarını etkiliyor olması bize bahşedilmiş değerli bir hediyedir. Duygular her ilişkinin kalbini oluşturur. Bu dünya ise duygusal anlamda karanlık çağı yaşamaktadır. Bu Karanlık Çağ’dan çıkmak için birbirimizin duygularına şefkatle yaklaşmayı öğrenmemiz gerekmektedir. Bu özellikle de duyulduğunda iyi hissettirmeyen gerçekleri dürüstçe dile getirdiğimiz zamanlar için geçerlidir. Bu konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için YouTube’daki Emotional Wake Up Call başlıklı videomu izlemenizi öneriyorum.
Kendinizi daha iyi anlamanız için kendinize şunu sormanızı istiyorum: Neden dürüstlüğün acımasızca olması gerektiğine inanıyorum? Ve neden dürüstlüğümde acımasız olmazsam bir şekilde daha az dürüst ya da sahici olmuş olacağıma inanıyorum? Bu sorgulama sonucunda aslında savunmasız bir parçanızı, bir acınızı ya da sizi öfkelendiren bir şeyi dürüstçe ifade etmek istediğinizi; ama bunu doğrudan ifade edemeyeceğinize inandığınız için bu duyguları başkasına dair dürüst fikirlerinizin altına gizleyerek pasif agresif bir şekilde ifade etmeye çalıştığınızı, bu yüzden de gerçekte sahiclikten uzak olduğunuzu fark edebilisiniz.
Bazen insanlara duymak istemedikleri şeyleri söylememiz gerekebilir. Ve bunu incelikle, empatiyle, zarafetle ve nezaketle yapıp aynı zamanda da kendimizi kısıtsızca, özgürce ve sahicilikten ödün vermeden ifade etmemiz mümkündür. Unutmayın, sesiniz sevgi içermiyorsa eğer, bu ses kafanızın içinde de olsa dışında da, sizin faydanıza konuşmuyordur.
*Aşağıdaki linkte bulunan yazının çevirisidir. (Çeviri: Senem Balaban)
tealswan.com/resources/articles/authenticity-vs-just-being-an-a-hole/
Comments